"Alacakaranlık" kuşağından çıkmaya hazırlanan Nikki Reed, çılgın ergenlik dönemini, taze evliliğini ve rol arkadaşlarıyla neden ayrı düştüğünü anlatıyor.
YAZI: LORI BERGER
Nikki Reed'in hayatı, "Teen Mom", "Jersey Shore" ve "Keeping Up With the Kardashians" gibi sulu reality şovlarının her birinden izler taşıyor. Nasıl mı? Babası, Nikki yeni yeni yürümeye başlamışken evi terk ediyor, annesi ise ona anneden çok arkadaş oluyor. "Annemle aramızda sonsuz bir sevgi vardı ama bana kural koymazdı." diyor Nikki. "Ev ödevimi yapmadım veya dişlerimi fırçalamak istemedim diyelim. Hiç sorun olmazdı, bana karışan yoktu." Ailesinin maddi durumu da Nikki'nin kendisini okulda uyumsuz bir tip gibi hissetmesine sebep oluyormuş. "Okuldan arkadaşlarımın evime gelmelerini istemezdim, bundan utanırdım." diye itiraf ediyor ve ekliyor: "Evimiz kedi kokardı. Annem kuaförlük yapardı ve ben de ağabeyimden kalma eski kıyafetleri giyerdim." Bu yabancılık hissi, Nikki'nin kendisininki gibi hayatlar yaşayan arkadaşlar edinmesine yol açmış. Yeni çevresinin tek derdi "partilemek"miş ancak Nikki kendini zaman zaman bu çılgın ortamlardan soyutularak günlüklerine dalıyor, en gizli sırlarını, zıvanadan çıkan parti gecelerini, arkadaşlarıyla yaşadığı sorunları ve babasıyla tutuştuğu kavgaları günlüğüne aktarıyormuş. "Tipik gençlik hallerinden, ergenlik zırvalıklarından bahsettiğimi düşünüyordum." diyor Nikki. Ancak bir aile dostları ve senarist Catherine Hardwicke, bu günlükleri ele aldı ve gösterime girdiğinde eleştirmenlerden büyük övgü toplayan "Thirteen" isimli filme hayat verdi. Hardwicke, Nikki'ye bu filmde büyük bir rol vermekle kalmadı, yönetmenliğini üstlendiği ile "Twilight" filminde de genç kızı "gördü". Nikki Reed, efsane seride Rosalie Hale rolünü işte böyle kaptı. "Thirteen"de partici, asi bir genç kızı canlandırması -ve hikayenin gerçek hayatından izler taşıyor olması- Nikki'nin imajını biraz sarsmış. Komik olan şu ki, parti kızı gibi lanse ediliyor olmama rağmen film yayınlandığında bakireydim, uyuşturucu kullanmıyordum ve içkiye de pek düşkün değildim." diyor.
Filmin tanıtımı için tüm dünyayı dolaştıktan sonra, çılgınlıkların eksik olmadığı evine döndüğünde uyum sorunu yaşamış. İşte bu yüzden 16 yaşına basmadan hemen önce kendine bir ev tutmuş ve okuldan çıkıp evde eğitim görmeye başlamış. Bundan sonra da kaptığı ufak tefek rollerden kazandığı uç beş kuruşla, makarnaya talim ederek geçinmeye çalışmış. Nikki, Edward Cullen'ın aksi ama güzel kız kardeşi rolünü beş yıl sonra kaptı. "Hayatta başıma gelen en iyi ve de en kötü şey aslında." diyor Nikki "Alacakaranlık" deneyimi hakkında. Ama sette çıkan kavgalar ve aşk üçgenleriyle ilgili dedikodular bir süre sonra Nikki'nin hayatını çekilmez hale getirmiş. Sıkı durun, bu itiraflar herkesi şaşırtacak: "En başta her şey masum ve eğlenceliydi. 'Alacakaranlık' ekibi olarak koskoca bir aile gibiydik. Ama başarı gelince işin rengi değişti. Şimdi birbirimizin en iyi dostları falan değiliz ve seri bittikten sonra birlikte takılmayacağız."
Şu anda 23 yaşında olan Nikki Reed, her şeye rağmen yine de minnettarlık duyuyor, özellikle de "Alacakaranlık" efsanesi finale yaklaşmışken. "'Alacakaranlık' olmasaydı, şu an sahip olduğum hiçbir şeye sahip olamazdım." diye itiraf ediyor ve "Büyüme çağımda restoranlara gidemezdik çünkü o kadar paramız yoktu. Ama şimdi özel bir günde bütün ailemi bir araya toplayıp onları yemeğe çıkarabiliyorum ve bu çok iyi bir his." diyor.
"Alacakaranlık- Şafak Vakti, Bölüm 1"in dünyayı ayağa kaldırdığı şu günlerde, Nikki'nin kutlama yapmak için bir sebebi daha var: Genç yıldız, deliler gibi aşık olduğu "American Idol" yarışmacılarından Paul McDonald ile geçen aylarda evlendi. Bu arada ilk romanını yazmak ve kendi giyim koleksiyonunu hazırlamak gibi de hayalleri var. Nikki ile tüm bu olup bitenleri, hayatındaki iniş çıkışları ve de hiç umursamadığı dedikoduları konuşmak üzere bir araya geldik.
CosmoGirl: Ergenlik döneminden bahseder misin, nasıl biriydin?
Nikki Reed: Eşi benzeri olmayan, özel biri olmak isterdim hep. Ama hiç de öyle olmadığımı düşünürdüm. Görünüşümden ve yaşam tarzımdan dolayı kendimi hep güvensiz hissettim. Lisedeyken sabahın 3'ünde kalkar, saçlarımın iyice düzleşmesi için uğraşırdım ve kirpiklerimi tek toplu iğne ucuyla ayırırdım. İnsanları etkilemek için çok çaba sarf ediyordum yani! Ama sanırım ergenlik böyle bir şey. Abuk sabuk bir dönemden geçip abuk sabuk şeyler yapıyorsun. Aslında hiçbirinin bir anlamı olmadığonı anladığında ise ergenlik zaten bitmiş gibi oluyor.
CG: Kendinle ilgili sevdiğin hiçbir şey yok muydu?
NR: Çok iyi bir öğrenciydim, gurur duyduğum tek şey buydu. Ödevlerimi bitirirdim, devamsızlık yapmazdım.Ve bugüne kadar başladığım hiçbir işi yarım bırakmadım.
CG: Çok hızlı büyüdüğünü düşünüyor musun?
NR: Hiç bötle düşünmedim. Annem bile "11 yaşında dili delik olan bir tek sensindir." derdi. Ama dil piercing'inin anormal göründüğü aklımın ucundan bile geçmiyordu. Bunun havalı bir şey olduğunu düşünürdüm sadece.
CG: Ailenle ilişkin şimdi nasıl?
NR: Babam ile hiç bu kadar yakın olmamıştık. Haftanın beş günü birlikte yemeğe gidiyoruzdur. Annem zaten kankam ve birbirimize sonsuz saygı duyuyoruz.
CG: 'Alacakaranlık' ile gelen başarıyla başa çıkma konusunda sana destek oldular mı?
NR: Çıkan dedikodularla nasıl başa çıkabileceğime dair en iyi tavsiyeyi babamdan aldım. Bana yapabilecek en iyi şeyin sessiz kalmak ve beklemek olduğunu söyledi. İnsanların aptal olmadığını ve eninde sonunda gerçeği anlayacaklarını da...
CG: "Alacakaranlık"taki rol arkadaşlarınla ilişkilerin zaman içinde değişti ve kötüye gitti. Nasıl hissediyorsun bu konuda?
NR: Çok ama çok üzücüydü. Bu konuyu burada bırakalım isterseniz. Aynı insanlarla çok uzun zaman birlikte çalıştığında bağlılık da o kadar artıyor ve güçleniyor. İnsanlar arkadaş olurlar, aşık olurlar. Kavga da ederler. Robot değiliz. Bizim için de olanlar oldu ama en üzücüsü hepsinin göz önünde yaşanmış olmasıydı.
CG: "Alacakaranlık" setinde neden onca dram yaşandı dersin?
NR: Hata yapmak gençliğin bir parçası. Bu bir öğrenme süreci. İlişkilerde geçmişin etkisi var. Aşk, nefret, kavga ve gözyaşı da cabası. Hepsi bu sürecin birer parçası.
CG: Rosalie ile ortak yönleriniz ve farklılıklarınız neler?
NR: Rosalie, acımasız ve ailesi konusunda çok hassas. Onları korumak için her şeyi yapabilir. Bu yönden kesinlikle benzeşiyoruz. Diğer yandan, çok dürüst ve de Cullen ailesinde rol yapmayan tek kişi de o. Düşündüğü her şeyi söylüyor -ben de aynene böyle olduğumu düşünüyorum. Rosalie'nin kendine güveni ise tam ve işte ben bu özelliğe sahip değilim. Kendimi sorguladığım çok zaman olmuştur. Rosalie ise asla böyle bir şey yapmaz.
CG: Seriyi geride bıraktığın için memnun musun?
NR: Duygusal olarak "Alacakaranlık"ı geride bıraktım diyebilirim. Ama aynı zamanda çok da minnettarım çünkü bu seri olmasaydı sahip olduğum hiçbir şeye sahip olamazdım. Şu anda ise benim için ailem başta geliyor. Ben mutluyum, ailem de mutlu ve önemli olan da bu.
CG: Paul ile birbirinize nasıl aşık oldunuz?
NR: Paul ile ilk tanıştığımızda birbirimizin elini falan tutmuyorduk, aramızda da o anlamda hiçbir yakınlaşma yoktu. "Önce birlikte takılalım, hayattan bahsedelim ve de kanka olalım." demiştik. Bana gitar çalardı ve şarkı söylerdi. Benim için "I Love You, I'm Just Letting You Know" isminde bir şarkı yazdı. Hem de tanıştıktan bir hafta sonra! Paul, hislerini böyle dışa vurur. Ben daha temkinliydim çünkü hemen havaya girmek istemiyordum. Ama birkaç ay içinde evlendik işte. Çok acele ettiğimiz düşünülüyor ama eminim Paul'u tanısanız anlarsınız. Dünya üzerindeki en iyi insan o olabilir. Henüz "Alacakaranlık"ın hiçbir filmini bile izlemedi üstelik!
CG: Son soru: Paul'ün hayatını birlikte geçireceğin insan olduğunu nasıl anladın?
NR: Bir tanecik bile kusuru olmayan tanıdığım tek insan. Çok kibar ve özel biri. Kendimden önce onu düşünmeliymişim gibi hissediyorum, bana böyle hissettiren tek insan. Hangimiz daha şanslıyız diye soruyoruz birbirimize. Tartıştığımız tek konu bu!
Ceket: BCBG Max Azria
Üst: Lacoste + Malandrino
Etek: DKNY
Kuşak: Dior Homme
Kolye: R.J Graziano
Çiçek şeklindeki yüzük: Kate Spade
Kesme yüzük: Camille K
Ayakkabı: Casadel
Ceket: Rachel Gilbert
Gömlek: DSquared
Küpeler: Janis Savitt
Papyon: Marc by Marc Jacobs
Yüzük: Lulu's
Ceket ve Yelek: DSquared
Tişört ve Papyon: Moschino
Pantolon: Michael Michael Kors
Küpeler ve Yaprak Şeklindeki Bilezik: Elizabeth Cole Jewelry
Kırmızı Kelepçe: Dannijo
Taşlı Altın Bilezik: Janis Savitt
Beyaz Bilezik: Alexis Bittar
Elmas Bilezik: Ben-Amun
Yüzük: Kendisine ait
KAYNAK: COSMOGIRL, ARALIK 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder